Baklavacılar Kralı’ndan patent tepkisi
Uluslararası Gastronomi Festivali GastroAntep’e katılmak üzere Gaziantep’e gelen İstanbul Karaköy Güllüoğlu Baklavaları Yönetim Kurulu Başkanı Nadir Güllü, baklava sektöründe büyük tartışmalara neden olan “midye baklava” konusunda açıklamalarda bulundu. Güllü, “Bir ürüne patent alıp tescil ettirmek için o ürünün buluşunun ve tasarımının tamamen size ait ve içeriğinde kullanılan malzemelerin farklı olması gerek. Midye baklava, Antepli baklavacıların yaptığı 100 çeşit tatlıdan sadece biri. Bütün baklavacıların yaptığı ve herkesin bildiği bir tatlı çeşidi. TPE az kalsın bir kaosa yol açacaktı. Neyse ki kısa sürede hatadan dönüldü” dedi.
MİDYE BAKLAVA TESCİLİ AYIPTIR
Nadir Gülü, dünyaca ünlü Antepli baklavacıların havuç dilimi, şöbiyet, kare baklava, bülbülyuvası ve sarı burma gibi onlarca baklava ve tatlı çeşidi ürettiğini midye baklavanın da bu çeşitlerden biri olduğunu ifade ederek, “TPE’den tescil alan kişi gerçekten ayıp etti. TPE’de bu ayıbı fark ederek, zaman geçirmeden tescili iptal ederek doğrusunu yaptı. Çünkü ürünle, meslekler paylaştıkça güzelleşir. Eliyle iş yapana işçi, kafasıyla iş yapana usta ve yüreğiyle iş yapana zanaatkâr derler. Bir ürünü ilk yapana herkes saygı duyar” diye konuştu.
BAKLAVAYI DEDEMİN DEDESİ HALEP’TEN ANTEP’E TAŞIDI
Yaklaşık 200 yıllık bir firmanın 5’inci kuşak temsilcisi olarak, dedesinin dedesin Halep’ten Antep’e taşıyarak kentte ilk baklava üretimini başlatmış olmasının gururunu yaşadığını anlatan Nadir Güllü, baklavanın Antep’te üretilmesiyle kendi ailesinin sayısız baklava ustası yetiştirdiğine dikkat çekti.
ŞEKER, KALP VE ÇÖLYAK HASTALARI İÇİN ÖZEL BAKLAVA
Güllü, baklavanın en lezzetli türlerinden birisi olan şöbiyet çeşidini de kendi amcasının icadı olduğunu anlatarak, “Şöbiyet baklavasının ünü tüm ülkeye ve dünyaya yayıldı. Bugün birçok firma ve usta tarafından yapılıyor. Ben de Nadir Güllü olarak Türkiye’de ilk kez şeker hastaları, kalp hastaları ve çölyak hastaları için baklava çeşitleri üretiyorum. Bu baklavaları üretebilmek için doktorlar, eczacılar ve uzmanlardan oluşan büyük bir ekiple yıllarca çaba harcadık. Ama bunlara patent almak aklımın ucundan dahi geçmedi. Çünkü Antep’e ve Türkiye’ye mal olmuş baklava gibi ürünlerin patentinin alınmaya kalkışılması gerçekten mesleğimize yapılan bir saygısızlıktır. TPE’nin de bu tür şeylere izin vermemesi ve başvuruları değerlendirirken daha hassas incelemeler yapılması lazım” ifadelerini kullandı.
MİDYE TATLISI’NA BAKLAVA DENİLEMEZ
Güllü, aslında midye tatlısına baklava denilmemesi gerektiğine de dikkat çekerek, “Baklava yapılırken sadeyağ ile yağlanmış tepsiye aralarına sadeyağ serpiştirilerek yerleştirilen 15-20 kat ince yufkanın üzerine sadeyağ konulup, sadeyağın üzerine ise öğütülmüş boz iç Antep fıstığı serpilir. Antep fıstığı katmanının üzerine yeniden aralarına sadeyağ sürülerek 15-20 daha kat yufka yerleştirilir. Baklava böyle yapılır. Midye tatlısı ise baklava değil tatlı çeşididir. Baklava, tüm tatlıların babasıdır ve ilk doğduğu yer Topkapı Sarayı’dır ve padişahlar için yapılırdı. Daha sonra Halep’e kadar yayıldı ve Halep’ten de Antep’e geldi. Bugün dünyanın en lezzetli baklavaları Antepli ustalar tarafından yapılmaktadır” şeklinde konuştu.
Nadir Güllü, baklava çeşitlerine tescil alınacaksa bunu Valilik ve meslek kuruluşlarının kent adına coğrafi tescil olarak alması önerisinde bulundu.
BAKLAVANIN İSTANBUL’A TAŞINAN ÖYKÜSÜ
Güllü, Türkiye’nin milli tatlısı haline gelen baklavanın yüzyıllar sonra yeniden İstanbul’a taşınmasını ise şöyle anlattı: “Bir işi eliyle yapan işçi, beyniyle yapan usta, hem beyni hem kalbiyle yapana da zanaatkar denir. Bir işin ya aşığı ya da muhtacı olacaksın. O zaman başarırsın. Allah rahmet eylesin benim babam 70 yıl öne bu işin hem aşığı, hem muhtacıymış. Antep’ten çıkmış Karaköy’e gelmiş. Fıstığın ne olduğunu bilmeyen insanlara fıstığı anlatmış. Çünkü bir saray tatlısı olan baklavanın fıstıklısını kimse bilmiyordu. Fıstığı bilen yoktu. İstanbullulara önce baklavanın ham maddesini anlattık. Sadeyağı nebati yağdan kötü bir yağ zannettiler. Biz sadeyağı, egzoz gazının girmediği, ayak basılmamış otlardan beslenen koyun ve keçi sütünden yapılmış ve eritilmiş yayla tereyağı diye anlatınca, tamam dediler. Bizde ustalık önemli. Ustaların aracılığıyla kuşaktan kuşağa geçiyor. Baklava aslında bir saray tatlısı. İstanbul’daki sarayda yapılıyor. Ancak saray aşçıları daha sonra Şam’da ve Halep’te yapmaya başlıyorlar. Dedemin dedesi hacca giderken Halep’te ilk defa baklavayı görüyor ve Gaziantep’e getiriyor. Yetenekli ustaların aracılığıyla da baklava yayılıyor. İş, güzel yapanındır. Bizim mesleğimiz ahilik mesleği. Bıçağın takırtısı, oklavanın tıkırtısı, baklavanın hışırtısı, mermerin zıngırtısıdır.”